18 Aralık 2010 Cumartesi

VATAN GAZETESİ'NDEN MÜGE İPLİKÇİ SAPPHİRE İŞÇİLERİNİ YAZDI

Kamu hepimizin alanıdır

Müge İplikçi - miplikci@gazetevatan.com
Müge İplikçi
Hepimiz için ortak olanı ifade etmez mi kamu? Ve bu da dünya değil midir? Özellikle ortaya koyduklarımız ve bunun paylaşılmasıyla anlam kazanmaz mı kamu? Konumlarımız, bu konumdan kaynaklı olan dünya görüşlerimiz farklı olabilir. Ama dünyanın bir sınıf, bir cins, bir doğa parçası vb. üzerinden tahrip edilmesi hepimizin ortak sorunudur; çünkü tahrip edilen aslında hepimizi ilgilendiren dünyadır, dolayısıyla tahrip edilen bizzat bizizdir. Hiçkimsenin birbirini tam manasıyla görmediği, duymadığı ve dünyanın gidişatından hemen herkesin umursamazlık kisvesiyle sıyırmaya çalıştığı dönemler dünyanın en karanlık dönemleridir. Ama yanlış anlaşılmasın aynı zamanda insanların özerkliğini yitirerek homojen bir bulut gibi oradan oraya savrulduğu dönemler de böyledir; çünkü bu sefer de insana özgü tekil irade devreden çıkacak, tek tek olayların yarattığı izler silinecek ve sanki mümkünmüş gibi hemen her şey hurra otomatiğe bağlanacaktır. Oysa dünya ya da kamu bu da değildir.

Kamu farklılıktır, farklı deneyimlerdir ve bu deneyimlerin çoğulluğu içinden ortak paydamız olan dünyadaki yıkımı görebilmek, seçebilmektir. Komşunuzla aynı konumda, aynı meslekte, aynı cinsel tercihlerde, aynı dünya görüşünde olmayabilirsiniz ama evinizin önünde kesilen çınar ağacı ikinizin de ortak nesnesi olan dünyaya karşı tavır almanız gereken bir sorumluluktur, örneğin. Buna ortak olarak sahip çıkamıyorsak kamu için alarm zilleri çalıyor demektir! Bunun gibi. Ağaçlar, barajlar, onlar kolay diyeceksiniz şimdi. Ben de bunun hiç de kolay olmadığını, şu an Karadeniz bölgesinin baraj projeleriyle talan edilmekte olduğunu ya da talan edilmeye ramak kaldığını ve hiçbirimizin buna gıkını çıkarmadığını söyleyeceğim -ki bu ayrı bir yazının konusu.

Gelelim insana ve onun dünyayla kurduğu en önemli ilişkisi olan emeğe. Geçen gün Sapphire işçilerinden bir mektup aldım. Avrupa’nın en yüksek gökdeleninin adı Sapphire. 4. Levent’te yükselen bir bina bu.

Burada çalışan işçiler kendilerine şu adı vermiş: Sapphire işçileri! Aylar boyunca, son derece kötü koşullarda çalıştırıldıklarını ve ücretlerinin kendilerine ödenmediğini belirtiyorlar mektuplarında. Bu yüzden evlerine haciz gelenler varmış aralarında. Yasalara rağmen gökdelen yapma konusunda önceden bir eğitim almamışlar. Bu yüzden bir arkadaşları yaşamlarını kaybetmiş. Bu arkadaşlarının ölümünün ardından bir röportajları yayımlanmış. Bunun üzerine işten atılmışlar ve çalıştıkları taşeron firmaya ceza kesilmiş. Çoğu gurbetçi, ceplerinde beş kuruş para yok ve bu soğukta gökdelenin önünde -evet kendi elleriyle yaptıkları gökdelenin önünde- bekliyorlar şimdi.

Bu insanların yaşadığı dramı görmek için hepimizin işçi olması gerekmez, yoksul olması da gerekmez. Sadece insan emeğinin ve işin ne olduğunu bilmemiz, hatırlamamız yeterli.
Geri kalan yorumu size bırakıyorum.


***

Unutmadan: Biliyorsunuz yarın 19 Aralık. Yani 1978 yılında Kahramanmaraş’ta yaşanan o acı katliamın startının verildiği gün. Daha önce belleğin geçmişle ilgili bir gerçek değil şimdiki zamanla ilgili bir olgu olduğunu yazmıştım. Toplumsal bellek temelinde böyle! Ama belleği geçmişe döndürecek mekanizmalar var, çok şükür. Bunlardan biri de edebiyat ve sözlü tarih! Gecikmeden ne yapıp edin İnci Aral’ın “Kıran Resimler”ni bulun ve okuyun derim. Oradaki insanlık ayıbını görecek ve kamunun hepimizin ortak alanı olduğunu bir kez daha hatırlayacaksınız. Bu kez bellek temelinde!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder